Kıbrıs’ta düzenlenen ‘2019/2020 Hasat Yılı ve Hasat Sonrası Öngörüleri’ konulu toplantıda konuşan Yönetim Kurulu Başkanımız Bekir Bağış sektörle ilgili problemlere değindi.
Bekir Bağış;
Sayın arkadaşlar, buğdayda, fiyat artışının nedenleri ortadan kaldırılmadıkça, sadece anlık biçimde fiyatı düşürmeye odaklı bir ithalat buğday üretimimize hiçbir katkı sağlamamaktadır. Aksine yabancı para birimlerindeki küçük artışlar dahi un üreticilerine büyük zararlar vermekte maliyetler kontrol edilemez boyutlara ulaşmaktadır.
Özel durumlar haricinde “Fiyatlar yükseldi” gerekçesiyle, gümrük vergileri düşürülür veya sıfırlanırsa Türkiye açık pazar haline gelir. Buğday ithalatı artar. İthal buğdayla rekabet edemeyen çiftçi üretiminden çekilir ve buğday üretemez. Üretim düştükçe daha çok ithalat yapmak zorunda kalırız, daha çok çiftçi üretimden çekilir. Bu kısır döngü ülke tarımına zarar verir.
Çiftçi, ithal buğday ve değirmencilik sektörü arasındaki dengeyi TMO’nun kurması gerekmektedir. Bunun içinde 9. Ayda buğday hasadı bittiğinde TMO’nun piyasaya buğday arz etmesi beklenmektedir.
Buğday piyasasında fiyat istikrarı geçici tedbir ve azaltılan vergilerle değil, artan üretimle düzenlenmelidir. Etkin tekniklerinin kullanılarak tarımda verimliliğin arttırılması, yapılacak çok yıllık master planlamalar ile tarım arazilerinin amacına uygun kullanılmasına acilen geçilmelidir.
Çiftçi ekim döneminden önce günün koşullarına uygun ve üretmeyi teşvik edecek gerçekçi alım fiyatlarının açıklanmasını ümit etmektedir. Üretimi arttırmak amacı ile yapılacak tüm desteklemeler gözden geçirilerek iyileştirilmeli ve destekler hasatla birlikte üreticinin eline geçmelidir.
Organize olmak, günümüz iş dünyasında ayakta kalabilmenin en önemli unsurudur. İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden bir tanesi sosyalleşme yeteneğine sahip olmasıdır. Bu konuda mesleğimizin de ilk temel taşlarından olan “Göbeklitepe insanlığın ilk toplu hareket ettiği nokta olarak” geldiğimiz süreçte sanki tarihin bize vermek istediği bir ders gibi karşımızda durmaktadır.
Çok açık olarak şunu ifade etmeliyim ki, birlikte hareket etmeyen her kafadan ayrı sesin ahenksiz biçimde çıktığı yapılanmalarla hedeflerimize asla ulaşamayız. Gelişmiş toplumlarda insanlar, yaşadıkları sorunları aşmak için bireysel olarak zorlandıklarında bir araya gelerek çözmeye çalışmaktadırlar. Bu nedenlerle örgütlü mücadelemizin birlikteliği sektörümüze güç katacaktır.
Bu bağlamda TUSAF başkanlık seçimlerinde sadece un üreticilerinin yer alması hususunun 26. Ekim. 2019’ da yapılacak genel kurulda karar bağlanması sektörümüz bakımından yararlı olacaktır.
Dünya üzerinde rakiplerimiz her geçen gün artmakta ve güçlenmektedirler. Dünyanın her köşesinde pazarların ve rakiplerimizin olduğunun bilinciyle, planlarımızı geniş bir çerçevenin unsuru olarak yapmak durumundayız. Bu bağlamda sektör olarak globalde pazar analizlerini doğru yapmak, farklı ihtiyaçları sadece fiyatla değil kalite odaklı olacak biçimde yönetmek zorundayız.
İhracat yapılan ülke sayısını arttırmak, doğru ürünler ile satış sürekliliği sağlamak, toplam karlılığı ve verimliliği artırarak potansiyel pazarlara Türk ununa dair pozitif bir algı ile girilmesini sağlamak birincil hedefimiz olmalıdır.
Mevcut pazarların korunması ve yeni pazarlara açılma sürecimizi doğru yönlendirmek bu nedenle kaçınılmazdır.Dünya üzerinde, Türk ununun marka değerini arttırmak ve ihracat da yerimizi sağlamlaştırmak için teknik bir eğitim akademisi kurulmalıdır. Bu suretle ihracatımız olan veya potansiyel müşterilerimizin ihtiyaçlarına yönelik spesifikasyon çalışmaları mümkünolabilecektir. Zira, rakip ülkelerimiz bu şekilde hareket etmektedirler.
Benzer durum iç pazar içinde geçerlidir. Son yıllarda ekmek üzerinde yapılan,uygulamaların bir tanesi de Halk ekmeklerinin 0,60 kuruşa ekmek satmalarıdır. Bu durum fırıncı esnafını zarara uğratmaktadır. Ekmekte bir minimum fiyat politikasının olması gerekir.
Un üreticileri olarak kodeks ve yönetmelikleri belirlemede aktif biçimde rol almalı, kurulacak teknik bir kurul vasıtasıyla denetimi bakanlıktan öncegerekirse kendi iç mekanizmamızda yapmak zorundayız. Sadece yapılan standart ve kodekslere uyan, uymadığımız takdirde verilecek cezalara razı olan bir üretim yapmak yerine kodeks belirlemede yönlendirici biçimde bakanlıklarımıza destek olmak zorundayız. Aksi halde mevcut durumda olduğu gibi senaryonun dışında kalmak bizlere ciddi zararlar verebilecektir.
Bu nedenle buğday, un, ekmek ve katkı maddeleri ile ilgili komisyonlarda Türkiye un sanayicileri olarak bizler bulunmak ve doğru yönlendirmelerimizle sektörün gerçeklerini de anlatarak karar mekanizmalarının içinde olmak zorundayız.